Son dönemde ABD’nin göçmen politikaları tartışma konusu olmaya devam ediyor. Özellikle Afrika’daki son mutlak monarşi olan Esvatini’ye yönelik gerçekleştirilen son hamle, ABD’nin göçmenlerle olan ilişkisini bir kez daha gündeme getirdi. Esvatini, küçük bir Güney Afrika ülkesi olarak dikkat çekerken, monarşi yönetimiyle uzun yıllar boyunca siyasi istikrarı ve kültürel değerlerini koruma çabası içinde olmuştur. Ancak ABD, Demokratik sistemler üzerine inşa ettiği uluslararası ilişkilerini güçlendirmek adına, Esvatini’deki belirli grupları sınır dışı etmeyi seçti.
ABD’nin göçmen politikası, geçmişteki uygulamalara kıyasla çok daha sert bir hale gelmiştir. Özellikle Trump yönetimi döneminde başlayan bu sert politikalar, Biden hükümeti ile birlikte devam etmektedir. Esvatini’deki beş göçmenin sınır dışı edilmesi, bu yeni stratejinin bir yansıması olarak öne çıkıyor. Göçmenlerin, ülkelerine geri gönderilmesi kararının ardında, belirli güvenlik kaygıları ve uluslararası ilişkilerin yeniden yapılandırılması yatıyor. Ayrıca, ABD’nin insani yardım politikaları ve göçmen destek programları da bu bağlamda dikkate alınması gereken unsurlardandır. Bu durumda, insan hakları ihlalleri ve göçmenlerin yaşadığı zorluklar göz ardı edilmekte ve siyasi çıkarlar ön plana çıkmaktadır.
Esvatini, 1973 yılından beri bir monarşi yönetimi altında yönetilmektedir. Kral Mswati III, ülkede mutlak bir otoriteye sahipken, halkın siyasal katılımı oldukça sınırlıdır. Özellikle, hükümetin muhalefeti bastırma politikaları altında, birçok kişi hayatlarını tehlikeye atarak yurt dışına kaçmaya çalışıyor. ABD’nin Esvatini’ndeki göçmenlere karşı aldığı bu sert tavır ise, milyonlarca insanın geleceğini tehlikeye sokmaktadır. Göçmenlerin geri gönderilme kararları, hem bireysel hem de toplumsal açıdan büyük bir kaygı yaratmaktadır. Bu durum, insan hakları savunucularının tepkisini çekerken, aynı zamanda uluslararası müdahale taleplerini de gündeme getirdi. İnsan hakları örgütleri, ABD’nin bu eylemini kınamakta ve göçmenlerin korunması gerektiğinin altını çizmektedir.
Böylelikle, ABD’nin göçmen politikası yalnızca istatistiklerden ibaret kalmamakta, gerçek hayattaki insani sorunları da beraberinde getirmektedir. Esvatini’deki göçmenlerin, ABD tarafından sınır dışı edilmesiyle birlikte, diğer ülkelerde benzer uygulamaların yaşanabileceği kaygısı artmaktadır. İnsan hakları, özgürlükler ve uluslararası ilişkiler konularında sürekli değişen bir denge mevcuttur. ABD’nin gelecekte alacağı kararlar, sadece göçmenleri değil, aynı zamanda uluslararası politikada izlenecek yolları da etkileyecektir. Bu nedenle, gözler hem ABD hükümetine hem de Esvatini monarşisine çevrilmiştir. Nasıl bir yol haritası çizileceği, dünya üzerindeki göçmenlerin kaderini belirleyen temel unsurlardan biri haline gelmiştir.
Sonuç olarak, ABD’nin beş göçmeni Esvatini’den sınır dışı etmesi, sadece iki ülke arasındaki ilişkileri değil, aynı zamanda dünya genelindeki göçmen politikalarını da derinden etkileyecek bir gelişmedir. Bu durum, uluslararası toplumun daha insani bir yaklaşım benimsemesi gerektiğini bir kez daha gözler önüne sermektedir. Göçmenlerin korunması ve haklarının savunulması, tüm insanlık için büyük bir öneme sahip olup, bu konunun sadece bir ülkenin meselesi olmadığını unutmamak gerekiyor.