Küçük Meryem, sadece 7 yaşında olmasına rağmen, yaşamın acımasız yüzleriyle tanıştı. Son birkaç ay içinde, sağlığı ciddi şekilde bozuldu. Ailesinin maddi durumu, küçük Meryem’in yaşadığı zorlukların temel kaynağı. Meryem, 25 kilodan 10 kiloya düşerek açlıkla mücadelesinin acı gerçeğini gözler önüne serdi. Bu durum, yalnızca onun değil, Türkiye’nin farklı bölgelerinde bulunan birçok ailenin benzer hikâyelerinin yansıması. Ülkemizde gıda yetersizliğinden muzdarip olan çocukların sayısı giderek artıyor ve bu durum, her geçen gün daha da derinleşen bir soruna dönüşüyor.
Meryem, ailesinin üç çocuğundan en küçüğü. Aile reisi olan babası, geçim sıkıntısı içinde çalışmaya devam etse de, elde ettiği gelir ailenin temel ihtiyaçlarını karşılamaktan çok uzak. Meryem'in annesi ise evde çocuklarına bakıyor ve aile bütçesine katkı sağlamanın yollarını arıyor. Ancak ne yazık ki, yetersiz gelir sebebiyle çoğu zaman gıda satın alacak paraları olmuyor.
Her gün biraz daha zayıflayan Meryem, açlık nedeniyle pes etmeye başlasa da, kararlılığını korumaya çalışıyor. Okula gitmek için her sabah kalkarken, midesindeki açlık hissini göz ardı etmeye çalışıyor. Ancak, arkadaşlarıyla oyun oynamak yerine, akşamları midesine sadece su ve birkaç kuru ekmekle yetinmek zorunda kalıyor. Çocukların en güzel döneminden mahrum kalan Meryem, yaşamının en güzel günlerinin yoksulluk ve açlıkla geçtiğinin farkında bile değil.
Küçük Meryem’in hikayesi, sadece bir çocuk hikayesi değil. Türkiye’deki milyonlarca çocuk, benzer sorunlarla mücadele ediyor. UNICEF’in raporlarına göre, ülkede her üç çocuktan biri yoksulluk içinde yaşıyor. Eğitim hakkından mahrum kalan çocuklar, gelecekteki hayallerini gerçekleştirebilmek için gereken destekten yoksun kalıyor. Meryem gibi çocukların hikayeleri, toplumun göz ardı ettiği bir gerçeği gözler önüne seriyor.
Açlık, yalnızca bedensel değil, ruhsal sağlığı da etkiliyor. Yetersiz beslenme, çocukların gelişim süreçlerine büyük zarar verirken, aynı zamanda psikolojik sorunların da habercisi olabiliyor. Meryem, gün geçtikçe hem fiziksel hem psikolojik olarak zayıflıyor. Arkadaşlarıyla oyun oynamak yerine yalnız kalmayı tercih ediyor. Midesindeki açlık hissi, onu diğer çocuklarla aynı şekilde eğlenmekten de alıkoyuyor. Bu durum, sadece Meryem için değil, benzer durumda olan diğer çocuklar için de büyük bir kayıp.
Yerel STK’ların ve hayır kurumlarının desteği, Meryem ve onun gibi çocuklar için hayati önem taşıyor. Bu kuruluşlar, ihtiyaç sahiplerine gıda yardımı yaparak geleceklerini kurtarma çabası içerisinde. Ancak bu yardımlar ne kadar etkili olursa olsun, sistemsel değişim olmadığı sürece kalıcı bir çözüm üretemiyor. Çocukların yaşamlarını sürdürebilmeleri için sadece gıda değil, aynı zamanda eğitim ve sağlık hizmetleri de sunulmalı.
Meryem’in yaşadığı bu süreç, toplumun bilinçlenmesi gereken bir alanı ortaya koyuyor. Yoksulluk ve açlıkla mücadele etmeye yönelik stratejilerin geliştirilmesi gerekiyor. Meryem ve onun gibi birçok çocuğun daha iyi bir yaşam sürdürebilmesi, toplumun sorumluluğudur. Bu bağlamda, her bireyin üzerine düşen görevi yerine getirmesi büyük önem taşıyor.
Sonuç olarak, küçük Meryem’in dramı, açlık ve yoksulluk kavramlarının sadece birer istatistikten ibaret olmadığını tüm toplumlara hatırlatıyor. Bu gibi hikayeler, sosyal adaletin sağlanabilmesi için yapılması gereken çok şey bulunduğunu gösteriyor. Hem bireysel hem de kitlesel düzeyde atılması gereken adımlar var. O yüzden, herkesin elini taşın altına koyarak, Meryem ve onun gibi çocuklar için en azından bir gıda yardımı veya malzeme desteği gibi küçük de olsa katkı sağlaması önem taşıyor.
Küçük Meryem, yalnızca bir isim değil; yoksulluğun, açlığın ve umutsuzluğun sembolü haline geldi. Onun hikayesi, hepimizin yüreğine dokunmalıdır. Geleceğimizin teminatı olan çocuklarımızın sağlıklı ve mutlu bir yaşam sürebilmeleri için, toplum olarak üzerimize düşen sorumlulukları yerine getirmeliyiz.